FETHULLAH GÜLEN'DEN  

    CEVAPLAR


- İmam-Hatip okullarının orta kısımlarının kapatılmasından sonra, sizin açtırdığınız okullara özellikle irticacı kesimden akın olduğu dile getirildi.
F.G: Bu okulların devlet ve halk işbirliğiyle açıldığını defalarca ifade ettim. Şimdi, bu okullarla alâkalı bir istatistik mi yapılmış veya bu okullara geçtiğimiz eğitim-öğretim yılında kayıt yaptıran öğrencilerin envanteri mi tutulmuş da, hem buralara daha fazla akın olduğundan, hem de bu akımın irticacı kesimden geldiği iddia ediliyor. Yapılacak ufak bir araştırma, sanırım, bu iddianın gerçekle hiç alâkasının olmadığını ortaya çıkarmaya yetecektir.
Kız–erkek neden ayrılıyor?
- Okullarda neden karma eğitim yapılmıyor? Yani kız ve erkek öğrencilerin ayrı olmasının sebebi nedir?F.G: Benim herhangi bir okulum olmadığını ifade ede ede yoruldum. Karma eğitimin çağdaşlığın bir sembolü ve çağdaş eğitimin bir göstergesi olduğunu ciddî bir eğitimci söylemiş olsaydı, dikkate almaya değer bulurdum. Halbuki, dünyanın her yanında gerçek eğitimciler ve bu konudaki istatistikler başka türlü söylüyor. Zannediyorum, böylesi iddialar eğitim adına değil, daha başka şeyler adına ileri sürülmektedir. Bu iddiaları ortaya atanlar, gerçekten bu ülkeyi seviyorlarsa, aynı Millî Eğitim'in program ve müfredatını uygulamalarına rağmen, eğitim seviyeleriyle Türkiye içinde ve dışında kendilerini çoktan ispat etmiş olan bu okullarla uğraşacaklarına, Türk millî eğitimini ıslah konusunda imal-i fikirde bulunsun ve çalışma yapsınlar. O zaman milletin, büyük paralar vererek özel okulları tercih etmesinin de bir sebebi ve manâsı kalmaz. Eğer böyle bir şey yapar ve muvaffakiyet de gösterirlerse, buna en çok sevinenlerden biri ben olurum.
- Yurtdışındaki Türk okullarında dönen sermayenin 350 trilyon lira olduğu söyleniyor. Bu kadar para nerden karşılanıyor?F.G: Bir defa, bu hesabın neye dayandığı belli değil. Öyle bir hesap yapıyorlar ki, okulların binasını, her talebenin masrafını bu hesaba kattıkları gibi, her öğretmene de 1500 dolar maaş biçiyorlar. Bir defa bildiğim kadarıyla, bu okulların binalarından pek çoğunu, bulundukları ülkeler sağlıyor. İkinci olarak, okulların tefrişatı, bu ülkelerde bir profesör maaşının 30-40 dolar olduğu zamanlarda yapıldı ve eğitim-öğretim malzemeleri o dönemde temin edildi. Üçüncü olarak, çoğu okulda talebelerden belli bir ücret alınıyor. Dördüncü olarak, bu okulları bizzat ziyaret eden değerli basın mensuplarının yazdıkları üzere, öğretmenler büyük bir fedakârlık içinde 400-500 dolara çalışıyorlar. Şimdi bu gerçekler, bahsi edilen rakamı birkaç yüz defa küçültecektir. Ayrıca, bu okulların finansmanının nasıl sağlandığı defalarca ifade edildi, yazıldı, söylendi. Dışarıdan en küçük bir desteğin olmadığı, olsa da kabûl edilmediği ve edilmeyeceği daha ciddî resmî raporlara dahi girdi. Buna rağmen, bu iddialarda hâlâ ısrar edenler, ya kasıtlıdırlar, ya herkesi cimri, millet ve ülke hizmeti için kuruş veremez, aksine devletin malından ve başkalarının üzerinden geçinmeye bakan kişiler olarak görmektedirler. Halbuki, bu millet elindeki avucundaki her şeyini harcayarak İstiklâl Savaşı'nı yapmıştır ve ülkesinin faydasına gördüğü her hizmete de yine neyi varsa verebilir. Allah'a çok şükür, her şeye rağmen o, bu karakterini korumuştur.
Işık evler
- Size sempati duyan talebelerin kaldığı evler "ışık evler" olarak isimlendiriliyor. Bu evler misyonerlik faaliyetlerinden etkilenerek mi oluşturuldu?
F.G: Asrımız ilim asrıdır ve bundan sonra da ilim hükmedecektir. Bir insanın gerçek insan olması da kafasının müspet ilimlerle, kalbinin de inançla aydınlanmasına bağlıdır. Aydınlanmanın kaynağı 'ışık' olduğu için, bazı talebeler kendi aralarında, kaldıkları evlere 'ışık evleri' demiş olabilirler. Fakat, çok tabiî olarak, birbirleriyle anlaşabilecek 5-6 lise veya üniversite talebesinin bir araya gelip kiraladığı ve kaldığı evlerin misyonerlik faaliyetleri veya bu faaliyetlerden etkilenmekle ne alâkası olabilir? Sonra bunlar neyin, hangi teşkilatın hücreleridir?
- İmam-Hatip okullarının orta kısımlarının kapatılmasından sonra, sizin açtırdığınız okullara özellikle irticacı kesimden akın olduğu dile getirildi.
F.G: Bu okulların devlet ve halk işbirliğiyle açıldığını defalarca ifade ettim. Şimdi, bu okullarla alâkalı bir istatistik mi yapılmış veya bu okullara geçtiğimiz eğitim-öğretim yılında kayıt yaptıran öğrencilerin envanteri mi tutulmuş da, hem buralara daha fazla akın olduğundan, hem de bu akımın irticacı kesimden geldiği iddia ediliyor. Yapılacak ufak bir araştırma, sanırım, bu iddianın gerçekle hiç alâkasının olmadığını ortaya çıkarmaya yetecektir.
Kız–erkek neden ayrılıyor?
- Okullarda neden karma eğitim yapılmıyor? Yani kız ve erkek öğrencilerin ayrı olmasının sebebi nedir?F.G: Benim herhangi bir okulum olmadığını ifade ede ede yoruldum. Karma eğitimin çağdaşlığın bir sembolü ve çağdaş eğitimin bir göstergesi olduğunu ciddî bir eğitimci söylemiş olsaydı, dikkate almaya değer bulurdum. Halbuki, dünyanın her yanında gerçek eğitimciler ve bu konudaki istatistikler başka türlü söylüyor. Zannediyorum, böylesi iddialar eğitim adına değil, daha başka şeyler adına ileri sürülmektedir. Bu iddiaları ortaya atanlar, gerçekten bu ülkeyi seviyorlarsa, aynı Millî Eğitim'in program ve müfredatını uygulamalarına rağmen, eğitim seviyeleriyle Türkiye içinde ve dışında kendilerini çoktan ispat etmiş olan bu okullarla uğraşacaklarına, Türk millî eğitimini ıslah konusunda imal-i fikirde bulunsun ve çalışma yapsınlar. O zaman milletin, büyük paralar vererek özel okulları tercih etmesinin de bir sebebi ve manâsı kalmaz. Eğer böyle bir şey yapar ve muvaffakiyet de gösterirlerse, buna en çok sevinenlerden biri ben olurum.
- Yurtdışındaki Türk okullarında dönen sermayenin 350 trilyon lira olduğu söyleniyor. Bu kadar para nerden karşılanıyor?F.G: Bir defa, bu hesabın neye dayandığı belli değil. Öyle bir hesap yapıyorlar ki, okulların binasını, her talebenin masrafını bu hesaba kattıkları gibi, her öğretmene de 1500 dolar maaş biçiyorlar. Bir defa bildiğim kadarıyla, bu okulların binalarından pek çoğunu, bulundukları ülkeler sağlıyor. İkinci olarak, okulların tefrişatı, bu ülkelerde bir profesör maaşının 30-40 dolar olduğu zamanlarda yapıldı ve eğitim-öğretim malzemeleri o dönemde temin edildi. Üçüncü olarak, çoğu okulda talebelerden belli bir ücret alınıyor. Dördüncü olarak, bu okulları bizzat ziyaret eden değerli basın mensuplarının yazdıkları üzere, öğretmenler büyük bir fedakârlık içinde 400-500 dolara çalışıyorlar. Şimdi bu gerçekler, bahsi edilen rakamı birkaç yüz defa küçültecektir. Ayrıca, bu okulların finansmanının nasıl sağlandığı defalarca ifade edildi, yazıldı, söylendi. Dışarıdan en küçük bir desteğin olmadığı, olsa da kabûl edilmediği ve edilmeyeceği daha ciddî resmî raporlara dahi girdi. Buna rağmen, bu iddialarda hâlâ ısrar edenler, ya kasıtlıdırlar, ya herkesi cimri, millet ve ülke hizmeti için kuruş veremez, aksine devletin malından ve başkalarının üzerinden geçinmeye bakan kişiler olarak görmektedirler. Halbuki, bu millet elindeki avucundaki her şeyini harcayarak İstiklâl Savaşı'nı yapmıştır ve ülkesinin faydasına gördüğü her hizmete de yine neyi varsa verebilir. Allah'a çok şükür, her şeye rağmen o, bu karakterini korumuştur.
Işık evler
- Size sempati duyan talebelerin kaldığı evler "ışık evler" olarak isimlendiriliyor. Bu evler misyonerlik faaliyetlerinden etkilenerek mi oluşturuldu?
F.G: Asrımız ilim asrıdır ve bundan sonra da ilim hükmedecektir. Bir insanın gerçek insan olması da kafasının müspet ilimlerle, kalbinin de inançla aydınlanmasına bağlıdır. Aydınlanmanın kaynağı 'ışık' olduğu için, bazı talebeler kendi aralarında, kaldıkları evlere 'ışık evleri' demiş olabilirler. Fakat, çok tabiî olarak, birbirleriyle anlaşabilecek 5-6 lise veya üniversite talebesinin bir araya gelip kiraladığı ve kaldığı evlerin misyonerlik faaliyetleri veya bu faaliyetlerden etkilenmekle ne alâkası olabilir? Sonra bunlar neyin, hangi teşkilatın hücreleridir?

 

 
 
    - Öğrencilerin askeriye, hukuk, kamu yönetimi gibi okullara yönlendirildiği iddiaları konusundaki cevabınız...?
    F.G: Tutarsızlıkta önceki iddialardan farklı olmayan bu iddia, acaba hangi istatistiğe dayanıyor? Kaldı ki, sayın Nevval Sevindi, benimle yaptığı mülâkatta, kurulmasında sadece teşvik ve tavsiyede bulunduğum bazı özel okullarda sosyal derslerden ziyade fen derslerine ağırlık verildiğini ve bunun bir eksiklik olduğunu söylemişti. Gerçek olan da bu iken ve bana atfedilen okullar veya öğrencilerin başarılarının fizik, kimya, biyoloji, matematik gibi derslerde yoğunlaştığı herkesin malûmu iken, bu iddianın da bir kasıt mahsulü olduğunda şüphe yoktur.
    Şeriat devleti nerede?
    - Bütün faaliyetlerinizin bir şeriat devleti kurmaya yönelik olduğu iddialarına ne diyorsunuz?
    F.G: En iptidaî toplumlarda bile insanlar sözleri ve yaptıklarıyla yargılanır ve bunlara bakılarak haklarında hüküm verilir. 60 yaşındayım ve her yaptığım tam 40 yıldır halkın ve hükümetlerin gözü önünde cerayan ettiği gibi, yazdıklarım da ortada ve bilhassa neredeyse bütün söyledikleri kayda geçmiş belki tek kişiyim. Bu konudaki bütün iddialar tamamen vehimlere ve muhtemellere dayanmaktadır ki, böyle bir mantık veya mantıksızlıkla, her solcuyu totaliter komünist idare özlemcisi, her ülkücü milliyetçiyi ırkçı, şovenist, hatta faşist veya nazist idare taraflısı olmakla suçlamak icap eder. Böyle bir paranoyaya ise deliler bile güler.
    - Laiklik, demokrasi ve cumhuriyet gibi mefhumlara bakışınızı öğrenebilir miyiz?
    F.G: Bu iddiayı haklı çıkaracak tek bir hareketim, sözüm veya yazım varsa göstersinler. Yıllardır herkesi kendi fikrinde ve konumunda kabûl etmek, insanların düşüncelerine saygı duymak ve bu temellerde toplumun bütün kesimleri arasında diyaloğu ve hoşgörüyü teşvik etmek için adeta canhıraş feryat eden bir insan, nasıl lâikliğe, demokrasiye ve cumhuriyete karşı görülebilir?
    - Sizin için bazı çevrelerin bir iddiası da şöyle: "Fethullah Gülen, sadece kendi inancındaki insanlara hayat hakkı tanıyacak bir diktatörlük taraflısıdır." Ne dersiniz?
    F.G: Türkiye içinde ve dışında bütün başka dinlerin temsilcileriyle diyaloğa giren, bunu müdafaa eden ve çeşitli din mensupları arasında diyaloğu samîmî bir şekilde müdafaa eden bir insan için böyle bir suçlama yapılabiliyorsa, yeryüzünde böyle bir suçlamaya maruz bırakılmayacak kimse yok demektir.
    - Ilımlı bir Müslüman portresi çizmeniz anlayış ve yapınızdan mı kaynaklanıyor, yoksa iç ve dış tepkileri azaltmak için mi böyle davranıyorsunuz?
    F.G: Neden, görüştüğüm başka din mensupları ve önde gelenleri ve başka aydınlar, gazeteciler, kanaat önderleri böyle bir iddiada bulunmuyor? Yoksa, bu masa başı iddialarda bulunan ikbal heveslileri, onlardan daha mı akıllı, daha mı dikkatli, daha mı iyi gözlemci? Yoksa, ellerinde insanların kalblerini okuyacak aletleri mi var?
    - Sizin, hoşgörü ve barış tablosu çizerek devletin ileri gelenlerini etkilediğiniz ve bunun Türkiye için büyük bir tehlike olduğu söyleniyor?
    F.G: Ancak kafalarındaki şablonlarına veya heveslerine esir, ya da kendilerine aşık insanlardır ki, kendilerinden başkasının yaptığı hiçbir müspet hareketi kabûllenemez. Bu ülkede 60 milyon insan yaşıyor. Bir ülkede olup bitenden artık bütün dünya haberdar oluyor. Kendilerinden başkalarına hayat hakkı tanımak istemeyen ve "ülke için ne gerekiyorsa biz yapmalıyız" felsefesindeki insanlardan başka hiç kimse, hoşgörü ve barış faaliyetlerine karşı çıkamaz ve çıkmamaktadır.
    - Öğrencilerin askeriye, hukuk, kamu yönetimi gibi okullara yönlendirildiği iddiaları konusundaki cevabınız...?
    F.G: Tutarsızlıkta önceki iddialardan farklı olmayan bu iddia, acaba hangi istatistiğe dayanıyor? Kaldı ki, sayın Nevval Sevindi, benimle yaptığı mülâkatta, kurulmasında sadece teşvik ve tavsiyede bulunduğum bazı özel okullarda sosyal derslerden ziyade fen derslerine ağırlık verildiğini ve bunun bir eksiklik olduğunu söylemişti. Gerçek olan da bu iken ve bana atfedilen okullar veya öğrencilerin başarılarının fizik, kimya, biyoloji, matematik gibi derslerde yoğunlaştığı herkesin malûmu iken, bu iddianın da bir kasıt mahsulü olduğunda şüphe yoktur.
    Şeriat devleti nerede?
    - Bütün faaliyetlerinizin bir şeriat devleti kurmaya yönelik olduğu iddialarına ne diyorsunuz?
    F.G: En iptidaî toplumlarda bile insanlar sözleri ve yaptıklarıyla yargılanır ve bunlara bakılarak haklarında hüküm verilir. 60 yaşındayım ve her yaptığım tam 40 yıldır halkın ve hükümetlerin gözü önünde cerayan ettiği gibi, yazdıklarım da ortada ve bilhassa neredeyse bütün söyledikleri kayda geçmiş belki tek kişiyim. Bu konudaki bütün iddialar tamamen vehimlere ve muhtemellere dayanmaktadır ki, böyle bir mantık veya mantıksızlıkla, her solcuyu totaliter komünist idare özlemcisi, her ülkücü milliyetçiyi ırkçı, şovenist, hatta faşist veya nazist idare taraflısı olmakla suçlamak icap eder. Böyle bir paranoyaya ise deliler bile güler.
    - Laiklik, demokrasi ve cumhuriyet gibi mefhumlara bakışınızı öğrenebilir miyiz?
    F.G: Bu iddiayı haklı çıkaracak tek bir hareketim, sözüm veya yazım varsa göstersinler. Yıllardır herkesi kendi fikrinde ve konumunda kabûl etmek, insanların düşüncelerine saygı duymak ve bu temellerde toplumun bütün kesimleri arasında diyaloğu ve hoşgörüyü teşvik etmek için adeta canhıraş feryat eden bir insan, nasıl lâikliğe, demokrasiye ve cumhuriyete karşı görülebilir?
    - Sizin için bazı çevrelerin bir iddiası da şöyle: "Fethullah Gülen, sadece kendi inancındaki insanlara hayat hakkı tanıyacak bir diktatörlük taraflısıdır." Ne dersiniz?
    F.G: Türkiye içinde ve dışında bütün başka dinlerin temsilcileriyle diyaloğa giren, bunu müdafaa eden ve çeşitli din mensupları arasında diyaloğu samîmî bir şekilde müdafaa eden bir insan için böyle bir suçlama yapılabiliyorsa, yeryüzünde böyle bir suçlamaya maruz bırakılmayacak kimse yok demektir.
    - Ilımlı bir Müslüman portresi çizmeniz anlayış ve yapınızdan mı kaynaklanıyor, yoksa iç ve dış tepkileri azaltmak için mi böyle davranıyorsunuz?
    F.G: Neden, görüştüğüm başka din mensupları ve önde gelenleri ve başka aydınlar, gazeteciler, kanaat önderleri böyle bir iddiada bulunmuyor? Yoksa, bu masa başı iddialarda bulunan ikbal heveslileri, onlardan daha mı akıllı, daha mı dikkatli, daha mı iyi gözlemci? Yoksa, ellerinde insanların kalblerini okuyacak aletleri mi var?
    - Sizin, hoşgörü ve barış tablosu çizerek devletin ileri gelenlerini etkilediğiniz ve bunun Türkiye için büyük bir tehlike olduğu söyleniyor?
    F.G: Ancak kafalarındaki şablonlarına veya heveslerine esir, ya da kendilerine aşık insanlardır ki, kendilerinden başkasının yaptığı hiçbir müspet hareketi kabûllenemez. Bu ülkede 60 milyon insan yaşıyor. Bir ülkede olup bitenden artık bütün dünya haberdar oluyor. Kendilerinden başkalarına hayat hakkı tanımak istemeyen ve "ülke için ne gerekiyorsa biz yapmalıyız" felsefesindeki insanlardan başka hiç kimse, hoşgörü ve barış faaliyetlerine karşı çıkamaz ve çıkmamaktadır.