T ürk Silâhlı Kuvvetleri'nin (TSK), 'uydurma' olduğu
anlaşılan "MGK'nın Gülen raporu" başlıklı metne tepki göstermesi
iyi oldu. Ortalıkta dolaşan, medyada ciddi ciddi tanıtılan
raporlardan kuşku duyulması gerektiğini bir kez daha anladık.
Ancak, askerî hiyerarşinin tepkisinin, 'uyduruk rapor' yayıma
girdikten neredeyse bir hafta sonra ve ancak 'son söz' bölümündeki
alçakça iftiralar gün yüzüne çıkınca gelmesi anlaşılır gibi değil.
TSK, kendisini ilgilendiren konularda biraz daha atik
davranmalı.
Raporun, bütün uydurukluğuna rağmen, 'devlet' ile irtibatının
bazı çevreler tarafından "Doğru olabilir" kuşkuculuğuyla
karşılanmasının sebebine dün değinmeye çalıştık. Kültür
bakanlığının damgasını taşıyan bir kitapta, uyduruk raporu andıran
tespitler gözler önüne serildiği, konu Meclis kürsüsünde de ele
alındığı halde, kabahati işleyenlerin sesi çıkmadı. Ayrıca, RP'nin
kapatılması için Yargıtay Cumhuriyet başsavcılığı tarafından
hazırlanan 'esas hakkında görüş' başlıklı metinde de, parti
sözcülerinin söz ve eylemleri üzerinde yoğunlaşmak yerine Kur'an-ı
Kerim'den alıntılarla Müslümanların neden demokrat ve lâik
olmayacaklarına dair indî görüşler dile getirilmişti.
Devletin İslâm ile ilgili çok daha ileri çapta tezyif edici bir
görüşü olabileceğine dair kuşkuların böyle bir zemin üzerine
oturması zor değil. Nitekim, Genelkurmay ve MGK reddetmese,
Cumhurbaşkanı ve başbakan "Yalan" demeseler, bir çok çevre,
'rapor' iddialı metinde yazılanların doğruluğuna inanacaktı. Bu,
devlet açısından, üzerinde düşünülmesi gereken vahim bir durumdur.
Olayın, özellikle askerî kesimi ilgilendiren bir başka yönü
daha var.
Demokrasiler 'kuvvetler ayrılığı' ilkesi üzerine otururlar.
Yasama ile yürütmenin, bu ikisiyle yargının birbirindan bağımsız
çalışması sistemin sağlıklı işlemesi için bir zorunluluktur.
Devletin bu üç erk dışındaki birimleri, kendilerini ilgilendiren
erklerden biriyle irtibatlanarak bürokrasi içinde yerini alırlar.
Bütün erkleri kapsayıcı veya bu üç erkin birine bile bağlanmayan
başına buyruk bir devlet biriminin varlığı demokrasilerde kabul
edilemez.
Başka ülkelerde de, zaman zaman, daha çok başındakinin
cerbezeli kişiliğinden veya birimin temsil ettiği gücün
niteliğinden kaynaklanan bozulmalar görülmüştür. Ancak, o ülkeler,
bozulmanın sistemin bütününe taşıdığı sıkıntılar yüzünden, eski
duruma çok geçmeden avdet etmeyi bildiler. Bizde de, sisteme
askeri müdahalelerin fazla sürmemesinin ardında, olağanüstü
dönemlerin içte ve dışta meydana getirdiği sıkıntılar yatıyor.
Uyduruk 'MGK raporu' olayında yaşandığı türden sıkıntılar,
sistemin olağanlığının bozulmasıyla ilgilidir. Ülkede cereyan eden
her şey, bir süreden beri, sanki askerlerin o işte bir rolü varmış
gibi algılanıyor. Bazı olumlu işlerin kendisine mal edilmesi belki
ses çıkarmasını gerektirmiyor TSK'nın; ancak bir konuda sessiz
kalması başka konudaki 'olumsuz' gelişmelerin de ona mal
edilmesini getirebilir. Özellikle politikacıların kendi
yanlışlıklarının faturasını başkalarına çıkarmadaki maharetlerini
unutmamak gerekiyor. IMF ile çıkmaza giren görüşmeler veya
ekonomiden yükselen olumsuz seslerin artması, bir bakarsınız, hiç
günahı olmasa bile askerlerin hatası olarak gösterilebilir.
Ne demek istediğimizin iyi bir örneği, dün bir gazetenin
'ekonomi kulisi' bölümünde yer aldı. Galatasaray Spor Kulübü, 18
milyon doları bulan bütçe açığının yarıdan fazlasını formalara
alacağı Yimpaş reklâmıyla kapatmayı düşünüyormuşÖ Habere göre,
Genelkurmay'dan aradığını söyleyen biri, "Sakın haa!" dediği için
vazgeçmişler. Ancak, kendilerinin askerden gelen uyarı üzerine
vazgeçtikleri formülü Fenerbahçe tereddütsüz kabul etmiş; bu yıl
Fenerbahçe formaları Yimpaş reklâmı taşıyacakmış...
Askerlerin futbolcuların formalarına veya futbol kulüplerinin
işleyişine kadar karıştıklarını sanmıyoruz. Tıpkı, İslâm'a ve
dince kutsal sayılan değerlere küfreden raporun askerler
tarafından kaleme alındığına inanmadığımız gibi. Muhtemelen,
Galatasaray'ın ekonomik sıkıntı içinde kıvranmasını isteyen rakip
takımlardan birinin ayak oyunudur bu. Ancak, Galatasaray yönetimi
de, bu olayı haberleştiren kulis yazarı da, gönderilen mesajın
asker kökenli olduğuna inanmaktalar.
İşin vahim yönü de burası. TSK'nın bir bütün olarak veya bazı
askerlerin kendi başlarına basit olaylara bile karışması sistem
açısından mahzurlu; ama daha mahzurlu olan, onlar bu tür olayların
dışında kaldıkları halde, belli kesimlerde ve kamuoyunda her işin
içinde askerlerin bulunduğu kanaatinin yaygınlaşmasıdır. "Formaya
reklâm" konusu böyle bir yanlışlığın kenarında dolaşıldığını açığa
vuruyor...
Biliyoruz, aslında suçlanması gerekenler, kolaylarına geldiği
için kendilerine ulaştırılan her habere inanma ve gereğini yerine
getirme ihtiyacı duyan siviller yine. Politikacılar, kendi
kabahatlerini başkalarına mal etme kolaylığını elden kaçırmamak
için görüntüyü bozma yolunda çaba göstermiyorlar; şimdi de kulüp
yönetimleri, kendi çapsızlıklarını gizlemek için kabahati askıya
yükleme kolaycılığına sapıyorlar...
İyi de, böylesine karmakarışık bir ortamda, futbolcular ne
yapsın, vatandaş nasıl davransın?