Tahlil

Mehmed Niyazi
Hocaefendi'nin talihsizliği
"Ben bir avuç çöp topladım, kendimi yakayım diye

Gül, gülistanda yuva kuracağımı zannetti"

İkbal

Rahibe Maria Theresa insanlara ömrünü verdiği için Nobel ödülünü aldı. Fethullah Hocaefendi, sadece kendi ömrünü değil, Bangladeş'ten Amerika Birleşik Devletleri'ne kadar, telkinleriyle sevenlerine açtırdığı okullarda ırk, din ayrımı yapmadan, seviyeli eğitim ve öğretim verebilen öğretmenlerle hizmetlere sebep olduğu için, Batılı olsaydı, beş kere Nobel ödülü alırdı. Milletinin kültür ve dilini kıtalar ötesine götürdüğünden dolayı da hükümetlerce baş tacı edilirdi. Cemiyetimizde katlandığı acıları müşahede edince, insan "kader" diye hayıflanıyor. Ama Mevlana "Moğol Hakanı yeryüzünün sultanı, ben göklerin sultanı olacağım." demiş. Gökyüzüne gönüllerden çıkılır; bu kadar seveni olan Hocaefendi'nin tahtını nereye kurduğu bellidir. Yel kayadan ne alırsa, beşeri ihtiraslar da Hocaefendi'den ancak onu alır.

Kaseti izleyince, bir hukukçu olarak altı çizilmesi gereken bir husus bulamadım. "Koşamazsan, zıplayacaksın" cümlesiyle izleyenlere, yorumcular tarafından sanki onu seven gençlere hedef gösteriyormuş intibaı verilmek istendi. Halbuki bu imajın felsefi boyutu var. Nietzsche "üstün insan"ıyla bakışları devamlı yükseklere çevirmeye çalışıyor. Mevlana "kamil insan"ına benzer telkinlerde bulunuyor. İkbal "Merd-i mü'min"ine "yürüdüğüm müddetçe varım, yürümezsem yokum." dedirtiyor. Dünya dinamiktir; her gün şartları değişir; hareket felsefesi de bu zaruretin çocuğudur; durgunluk bir cemiyeti yok eder. Halkın moral kaynağı da harekettir; onlara önder olan insanlar başarıdan başarıya koşmalıdırlar. Yürüyemezseler bile, kitlelerin enerjisini devamlı canlı tutmak için yürüdükleri intibaını vermek amacıyla "sıçrayacaksın" diyor. Dünya felsefesine mal olmuş bir imajı, bir sohbetinde kullanması suç mu?

"Devleti ele geçirecek" iddiasıyla ne kast edildiğini anlamak mümkün değildir. Ana babalar çocuklarını, öğretmenler öğrencilerini iyi yetiştirmekle devlette yüksek bir mevkiye gelmesini isterler. Bütün ana babalar, öğretmenler devleti ele geçirmek suçu mu işliyorlar? Bu arzu ülke ve evlat sevgisinin tabii sonucudur. Bu yolla "Devlet sistemini değiştirecek." deniyorsa, buna ciddi bir sebep bulmak gerekir. İslamiyet devlete bir şablon getirmediğine göre, Fethullah Gülen Hocaefendi devlet sistemini neden değiştirmek istesin?

Hocaefendi'den adeta paranoya haline gelmiş "Şeriatı getirecek." korkusu duyuluyorsa, bilgi seviyesinden rahatça anlaşılabileceği üzere, bizde hukuki iktibasların 1848'de başladığını mutlaka biliyordur. İlk kurulduğu yıllarda cumhuriyetimizin verdiği heyecanla dinimizden, örfümüzden, tarihi gelişmemizden, coğrafi şartlarımızdan doğması lazım gelen hukukun kodifike edilmesi istenerek, komisyonlar kurulduğundan; fakat başarılı olunamayıp iktibasa gidildiğinden haberdardır. Bunun devletin rejimi ile ilgili olmadığının da bilincindedir; bu bir hukuki meseledir. Hayat çok komplike bir hal almıştır; bugün bir milletin hukukunu ne bir insan, ne de bir heyet kodifike edebilir. Bunu ancak hukuk fakülteleri yapabilir. Bu da çok seviyeli ilim ister; dünyada kaç ülke kendi hukukunu yapabilmiştir?

Gösterilen kasetlerde bir tarihe rastlamadım. İnsanı suçtan uzaklaştırmak için hukukta "zaman aşımı" kavramı bulunmaktadır. İnsanoğlu odundan farklıdır; dün şöyleydi, bugün fikirlerinde değişme ve gelişme olabilir. Kasetin karşısında orkestra şefliği yapan Ali Kırca'yı tanıyoruz; mazisi ile ele alınırsa, insanların arasına çıkmaya yüzü kalmaz. Ayrıca Hocaefendi konuşuyor; birkaç kişi ekran başına geçmiş, engizisyon misali, konuşmalarını yorumluyorlar. Hangi hakla kendileriyle mukayese edilemeyecek derecede bilgili bir insanın konuşmasını yorumluyorlar? Ülkenin selameti üç beş kişinin ferasetine mi kalmış?

Ses ve görüntülerde alicengiz oyunları oynandığı için kaset çağdaş ülkelerde delil kabul edilmez; ama geri kalmış ülkelerde linç vasıtası olarak kullanılıyor. Ecdat yadigarı devletimizin vicdanımızdaki yerini korumasını istiyoruz. Bu da ciddi adalet mekanizmasıyla, en azından hukukun şekil şartlarına riayetle başlar. Karakuşi hükümler temeli millet vicdanına oturması gereken devletimizi sarsar. Hangi sebeple olursa olsun, buna imkan verilmemelidir; zira faturasını aziz milletimiz öder.

Almanya, milyarlarca mark harcayarak lisanını değişik ülkelere yaymak, ticaretini kuvvetlendirmek, kültürünü kabul ettirmek gayesiyle Goethe enstitüleri kuruyor. Diğer Batılı devletler de aynı iş için, ağır külfetlere katlanıyorlar. Sonra bu hizmetler sadece para ile yapılmaz; sorumluluk şuuruna sahip personel gerektirir. Bizde ise bir Hocaefendi bu hizmetleri gönüllü yapıyor, ne gariptir ki bazı çevreler hizmetinden rahatsızlık duyuyor, onu sigaya çekiyor. Ne dikkat çekici değil mi? Güçlü bir Türkiye'den kimlerin rahatsız olacağını bu toprağın çocukları düşünmelidirler.

Bugünkü cemiyetimizde yaşaması Hocaefendi'nin talihsizliğidir; fakat yüce milletimize hizmet her kula nasip olmaz; şereflerin de en büyüğüdür. "Hakk'a kulluk, halka hizmet" idealist Müslüman'ın şiarı olduğuna göre bu fani dünyada bulunduğu sürece daha çok hizmetler yapacak, töhmetlere katlanacaktır. Rabb'im yardımcısı olsun.