Göze TakılanlarAbdullah Aymaz"Bir yiğit vardı..." Boyu bala, gülmelerinden güller açan, güçlü kuvvetli bir yiğit vardı. Başı, kolları, gövdesi ve ayakları kıtaları kaplardı. Dinine, ırkına bakmadan, insan olarak herkese değer verir, ezmeden ezdirmeden, horlamadan horlatmadan herkesi kendi konumunda kabul ederek idare eder giderdi. Onun için de iç dünyasında sevgi ve ümit korları yanar, o da bu şevk ve enerji ile hareket ederdi. Ama gel gör ki, her kemalin bir zevali olduğu için, bu haya ve hamiyetten neşet eden civanmertliğe sahip yiğidin gün geldi içindeki korlar küllendi, şevk, aşk ve heyecanını kaybetti ve sonunda iki büklüm hale geldi. Bu içe doğru kasılma ile beraber elleri kolları iki yanına düştü, yumulup büzülerek küçülüp kaldı. Çünkü manevi beslenmesi bitmişti. Artık adı şanı anılmaz, duyulmaz oldu. Onun çekildiği yerlerde problemler arttı ve dünyanın başını ağrıtacak dertler çoğaldı... Anlaşılacağı gibi bu yiğit bizdik. İç bünye maddeten büzüşürken tabii manevi olarak hasbilik, fedakarlık gibi duygular ve himmetler de küçüldükçe küçüldü. Neme lazımcılık, bize ne anlayışı, infiradilik ve kendini düşünme de birer parazit ve birer kanser gibi vücudun her tarafına yayıldı. "Bizden zaten adam olmaz" felsefesi ümitleri yok edip götürdü. Velhasıl sünepeliğin, huy haline sirayet edip sömürülmeye, köleleşmeye hazır hale gelmenin bütün emareleri içimizi ve dışımızı sardığı bir anda, önce "Bir yiğit vardı" diye özümüze kökümüze ve gerçek dinamiklerimize ait araştırmalarını yapan, o yiğit için destanlar dizen birisi, bir gerçeği ve bitmez bir hazineyi tekrar keşfetti. Eğitim teşvikleriyle bu yiğidin can damarını yakaladı. Bu yoldaki telkinleri, yiğidin üzerinde biriken külleri savurup yiğidin kalbini kaplayan ölgünlük ve sölgünlüğü sona erdirdi. Başarılar ümit ve heyecanlara fer oldu. Bütün vücuda can gelmeye başladı. Himmetler coştu, fedakarlıklar akıl almaz boyutlara ulaştı. Bu şevk, yeri yerinden oynatacak bir güç halinde eğitim hizmetlerine kuvvet ve derman verdi. Himmet ve gayretler ülkeyi aştı, başka diyarlara taştı. Gören gönülleri meftun etti. Mübarek Anadolu toprağında yaşayan her anlayış, her ırk ve her dinden insan bu gelişmelere ellerinden geldiği kadar destekte ve katkılarda bulundu. Bunu, bir gönül işi olarak seve seve hiçbir çıkar mülahaza etmeden tertemiz hislerle yaptılar. Bu alımlı ve çalımlı gelişme Nobellere aday gösterilecek yerli bir hareket ve faaliyet iken şu anda maalesef nazara gelmiş gibi bir durumla karşı karşıya. Hangi hırs ve hınçların beslediği bilinmeyen bir aksi tutum bu ümit ışıklarını ve şevk tomurcuklarını erkenden hazan vurgununa çevirmek için gayret gösteriyor. Bunun farkında olmayan bazıları da, bilmeden bu kem talih tavırların destekçisi, yayıcısı, borazanı olmaya çalışıyor. Allah aşkına, bütün dünyanın huzur, güven, barış, hoşgörü adına beklediği bu güzelliklerin yeşermesi, gelişmesi adına aklımızı başımıza toplayalım... Renk atmayan bin bir çiçeğin açacağı bir baharı daha başında vurgun yemiş hale düşürmeyelim. Her türlü gerçekten bir anda kitleleri uzaklaştıran propagandanın her zaman kullanılan ince tekniklerinin oyununa gelmeyelim... Kendilerini de bu güzelliklerden mahrum edecek figüranların düştükleri hatalara düşmeyelim. Uykudan uyanan yiğidimize sahip çıkan mübarek anlayışa biz de hiç olmazsa dualarla sahip çıkalım.
|